Kutsal Değer: Özgürlükçülük


Kutsal Değer: Özgürlükçülük

Yine gündemin gerisinden gelerek, üzerine hâlihazırda epeyce yazılıp çizilmiş bir mevzuyu, demokratikleşme paketini boyumun ölçüsünün de bilincinde olarak üç beş kelam ile bir nebze deşmek istiyorum.

Malum, Müslüman aydın camia epeyce baş tacı etti demokratikleşme paketini –ki haklı olarak. Çünkü sonuç itibariyle yıllarca uğruna mücadele edilmiş, İslâm davasından vazgeçmemenin imtihanı olmuştu başörtüsü. Yaşımız yetmez yıllar boyu bu zulme direnmiş insanların şu an nasıl samimi bir sevinç içinde olduklarını hakkıyla idrak etmeye. Bu tecrübesizliğimin, laik kesimin dayatmasına karşı ciddi bir imtihana girmemiş oluşumun üstüne bir de hükümetin her olayına burun kıvıran biraz da kibirli genç fikirlerimi ekledikten sonra epey çekilmez hale geleceğim gibi. Lakin iddialı laflardan kaçınarak da hatalarımı mazur görülebilecek seviyeye indireceğime inanıyorum.

Yine kendimi sevinç dolu muazzam bir kutlamayı berbat eden felaket tellalları gibi hissedeceğim galiba. Naparsın, her örneklemden bir huysuz çıkıyor işte.

Çok uzadı yine girizgah, neyse.

Tersten, sonuçtan sebebe doğru gidelim: Başörtüsüne serbesti geldi, temiz. Peki bu açılımın, bu özgürlük “lütfunun” asıl saiki nedir? Hükumetin, Allah’ın bize farz kıldıklarını uygulamamıza yol açmak istemesi mi, yoksa “özgürlük” sloganıyla vücut bulmuş bir liberal politikanın gereği mi? Hepten acımasız olup hükumetin İslami çizgisini reddedecek değilim, ama şu da bir gerçek ki, “özgürlükçülük” politik alanda İslam’dan ziyade özümsenen değer olmuş. Sonuçtan sebebe doğru geriye giderek demokratikleşme paketinin nasıl bir düşüncenin ürünü olduğunu anlamaya çalışırken, bir abiden alıntı güzel olacak:


“İstediğim yerde istediğim şekilde istediğim anda içemiyorum demekle başımı okulda örtemiyorum demenin kıyaslanmasına seküler hegemonya diyoruz. Bu seküler hegemonya hevaya uyma eğilimi içeren fiil ile hevayı dizginleme gayreti içeren fiili aynılaştırma peşinde mantıksız karşılaştırmalarla.”

Bu açılımlar bir yandan da, bizim seküler hegemonyaya bilinçsizce nasıl da biat ettiğimizin göstergesi. Yani demem o ki, aslında o “karşı taraf”ın söylemlerini dolduran ama pratikte yaşam sahası tanımadıkları şeyleri yapıyoruz sadece, demokrasinin gereklerini uyguluyoruz. Üç beş sloganik söylem dışında, Müslümanca düşünme üzerine yeterince kafa yormadığımız ayyuka çıkıyor. Bir alıntı da bir büyüğümden gelsin:


“Tansu Çiller zamanında ‘nisa’dan yönetici olur mu?’ yu tartışıyorduk, şimdiyse mecliste neden başörtülü milletvekili olmadığını soruyoruz.”

Ha bir yandan başörtüsüne özgürlük gibi ortada somut bir sonuç varken, zihnimizin nasıl değiştiği pek ilgi çekici gelmeyebilir ama bunun da pratikte epeyce karşılığı var yukarıdaki alıntıdaki gibi. Ya da benzer şekilde; sorularımızın artık, işaret edilen mekanın niteliğine bakmaksızın “Neden başörtülü çalışan yok bu Tekel’cide?” seviyesinde bir basitliğe/şekilciliğe evrilmesi gibi.

Bugüne kadar gelirken şu son yüzyılda bu halk Müslümanlığına nasıl ki milliyetçiliği, demokrasiyi, gavurca bir hayat tarzını eklemleyip İslam’dan uzaklaştıysa ruhu bile duymadan; yarın da seküler mantıkla yekvücut olmasın sakın?


10 ekim 2013- ucurumfikirsanat.com

2 sene sonra gelen edit: yaw bu yazı resmen islamcılık101 alan tipik islamcı yazısı olmuş. niye kimse bi şey demedi zamanında .s hayır bi de özgün yazmaya çalışmakla övünürüm falan filan.

4 yıl sonra gelen edit: ya resmen çöp olmuş bu analiz, komple baştan aşağı yanlışmış. Buraya kadar okuduysanız haklar helal?

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurumlar (Institutions) Yazı Dizisi 1

generals.io: yeni nesil age of empires

It’s gotta be true, because data says so