Mutlak Yargılar

Müslümanlıktan başka bir sıfat daha eklemişiz her birimiz kimliklerimize, eklemenin ötesinde bağlanmışız bu yeni kimliklere.

Doğru bilginin hangi kaynaklardan, nasıl temin edilmesi gerektiğini göz ardı ederek geliştirdiğimiz bakış açılarımızla, içinde yetiştiğimiz çevrenin görüşleri birleşince, yerinden kaldırılamaz, esneklik payı olmayan, “doğruluğu şüphe götürmez” kesin yargılar çıkıyor ortaya. Sonunda öyle bir noktaya geliyoruz ki bazen, bulunduğumuz noktanın yanlış olabileceği aklımızın ucundan bile geçmiyor. Muğlak konularda mutlak konuşur oluyoruz. Nedir bu kendinden eminlik? “Su götürmez gerçek” diye nitelemeler her şeyi? Sonra kendini büyük görmeler mi dersin, tekfirci zihniyetin kök salması mı dersin…

Misal Kürt meselesini ele alalım. Bu ülkenin en doğusunda yetişenle en batısında büyümüşler arasındaki insanların meseleye bakış açıları birbirinden o kadar farklı ki… Biriyle konuşuyorum, diyor ki “millet.” “türk milleti”. Türk diyor başka bir şey demiyor. Arkadaş, sen Müslümansın, bir Müslüman kavmiyetini mi önceler dinini mi? “Onlar da Türklük çatısı altında yaşamalı.” diyor. “Onlar” hakkında “onlar”a sormadan yargılar koymak ne kadar kolaycı ve dayatmacı değil mi? İşte bunu Çankaya’da büyümüş insanın görmesi daha zor oluyor. Soruyorsun bir de aynı soruları bir Diyarbakır çocuğuna, aldığın yanıtlar bu sefer tamamen farklı ama aynı çizgide: “Irkçı-faşist Türk devletine karşı onuruyla mücadele eden bir silahlı direniş örgütü olarak Pkk”. “Davamız Kürt milleti” Modern "kavmiyet" kavramının etrafında dönüp duruyoruz da kafamızı kendimizi hapsettiğimiz şu hücreden bir türlü dışarı çıkaramıyoruz.

Alt kimliklerle mi belirleniyor bizim bütün yorumlarımız? Kendimizden kattıklarımız, sorup soruşturup ulaştığımız sonuçlar nerede? Empatiden bihaber, birbirini anlamaktan epey ırak insanlar haline geliyoruz bir bakmışız ki.

İki tarafa da baktığında görüyorsun ki iki milletin de dini ortak, bu payda neden yetemiyor? Nerede unuttuk tevhid kaidemizi? Yoksa biz hakikaten inanmayan insanlar mıyız, inanıyorsak da neden tutarlı davranamıyoruz? Açık ve net yanlış “milliyetçilik” argümanını nasıl zorlama bir çabayla İslam’la birleştirmeye çalışıyor bu “önder”ler?

Şu realiteyi gözden kaçıyoruz: Orada bir köy var uzakta ve o köyde ne bizim dilimiz konuşuluyor, ne bizim kültürümüz yaşanıyor.

Her neyse, mesele buraya nasıl geldi anlamadım, ben devam ediyorum sözlerime, bu meseleyi daha detaylıca konuşmak üzere bir başka zamana erteleyerek.

Müslümanlığın altına kimlikler eklemek… Doğru mudur yanlış mıdır bilmiyorum, tartışmalı bana kalırsa. Yalnız yanlışlığı net olan bir durum var ki, o da bu yeni kimliklere “İslam” kadar önem atfetmek, duyduklarımızdan farklı bir şey söyleyene kulaklarını tamamen tıkayacak kadar bu kimliklere bağlanmak…

Malcolm X’den gelsin: “(…) Hac sırasında gördüklerim, karşı karşıya geldiklerim, eskiden beri sahip olduğum düşünce kalıplarının birçoklarının yeni baştan düzene sokmamı ve eskiden beri sürdürdüğüm birçok yanlışlıkları bir yana itmemi gerekli kılmıştır. Benim için pek zor olmadı bunlar katı inançlarım bulunmasına karşın, her zaman gerçekleri araştıran ve yeni bilgilerin, yeni deneylerin göz önüne serdiği hayat ilkelerini kabullenen birisi olmuşumdur hep. Gerçek peşinden koşturan akıldan, yapacağı her atılımda belli bir esnekliği hiç elden bırakmaması beklenir; işte ben, bu esnekliğe kapılarımı sonuna değin açık tutan bir insanım. (…)”

İşte bundan bahsediyorum, bu “esneklik payı”ndan… Üzerinde bulunduğumuz çizginin doğruluğundan şeksiz şüphesiz nasıl emin olabiliyoruz? Hiç mi aralık payımız olmayacak başka görüşleri tartışmaya?

Bir soralım mesela kendimize: Bizi eleştirmeye başlayan birisine karşı ilk yaptığımız kendimize “acaba haklı mı ki” diye sorup davranışlarımızı tekrar süzgeçten geçirmek mi oluyor, yoksa refleksif olarak direk anti-tez üretmeye mi çabalıyoruz?

Kapılar kapanmamalı sonuna değin.

Selametle...

dosdogruhaber.com/ 09.12.2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurumlar (Institutions) Yazı Dizisi 1

generals.io: yeni nesil age of empires

It’s gotta be true, because data says so