Bilinçten Kovulanlar
Kaldırımları sökerler, yenileriyle değiştirirler.
Hayatın biter çilelerini, aşklarını, duygularını sayfalarca yazarlar da bitiremezler kelamlarını kaldırım sökücüler. Ağdalı cümleler kurar, beğenilmeyi arzu ederler. Enaniyet mi? Ne sen sor ne ben anlatayım. “Ölüm” kelimesinin ne dehşetli anlamından bir parça sindirilebilmişlerdir yüreklerine, ne mistik ruhundan bir şeyler kapabilmişlerdir. “Aşk”, hakeza… “Aşk” da “Ölüm” de şiirlerin, romanların malzemesidir sadece, “malzeme”, ötesi değil. Keyif rakı sofralarında gelir, efkar rakı sofralarında dağılır. Günler gelir geçer, dünya yeniden kurar kendini, sınırlar sil baştan çizilir, milletlerin hayat tarzı ve düşüncesi büsbütün değişir, ideolojiler yıkılır ideolojiler yapılanır; ama onlar için durağandır yaşam, ekmek ve şaraptır geceler, sabaha kadar türküler söylemektir hayat. Ne efkarlarında fikir, ne sevgilerinde samimiyet bulursun. Yedikleri yemekleri, içtikleri içkileri, gezdikleri restoranları sağda solda anlatmaktır onlar için kimlik. Kadın, uyuşukluk, vurdumduymazlık, bencillik ve tahayyül sınırlarını zorlayan “ötesi”… Neo-hedonist bir ekol adeta, modern kapitalist toplumun felsefesine belki büsbütün ters olarak.
Düşünceler zevklerden ve hatta her şeyden sonra gelir. Düşünceler kafa karıştırır. Düşünceler hayattan tat almasını bilmeyen insanların kendilerini kanıtlamaya çalıştıkları bir yoldan ibarettir. Ne anlatılmalı, ne anlaşılmalıdır. Düşünceler onlara zarar verir, keyiflerini bozar, yaşadıkları vurdumduymaz hayatı sorgulattırır. Vicdanı rahatsız eder sorgulamalar; aklı yorar, eğlenceyi zedeler. Nihayetinde soru işaretlerinin önüne setler çekilir ve düşünceler derinliklere gömülür. Kulaklar artık ne ideolojileri işitir, ne alimlerin vaazlarını. Kalp mühürlenir, “dava adamlığı”nın tam karşısında konumlanır karakter. Dilden çıkanlar, elin yaptıkları, ayağın gittiği yer ruha değil nefse aittir artık.
Belki güzel okullarda okurlar, derslerini en iyi notlarla geçerler, en iyi yerlere gelirler ülkelerinde. Ama sonuç yine aynıdır, hezimet yine en acısındandır: İnancın, fikrin en çok gerektiği alanlar çıkarcı bir anlayış üzerine kurulmuş kimliklere terk edilir; ne hezeyan…
Kaldırımları söker onlar, yenileriyle değiştirirler. “Ekonomiye can veriyoruz.” derler, hiç yapılmamış kaldırımlar beklerken elit semtin kaldırımlarını onlarca defa söküp yenilerler.
Farkında olmazlar da statükoya hizmet ederler kaldırım sökücüler. Çünkü statüko en çok böylesini sever: hayattan izole olmuşu, dünyayla ilgili ne bir fikri ne bir önerisi olanları. Bütün yılanlar bir araya gelse ve insanları katletmeye başlasa, yine dert etmez bizimkiler sıra kendilerine gelesiye kadar. Çünkü en başta bir “bilinç” yok, “hakikatin bilinci”… Hakikatin bilincine yılanlar onların da kapısını çaldığında varacaklar, umarım çok geç olmaz.
Kaldırımları sökerler onlar, yenileriyle değiştirirler.
dosdogruhaber.com 23.11.2012
Hayatın biter çilelerini, aşklarını, duygularını sayfalarca yazarlar da bitiremezler kelamlarını kaldırım sökücüler. Ağdalı cümleler kurar, beğenilmeyi arzu ederler. Enaniyet mi? Ne sen sor ne ben anlatayım. “Ölüm” kelimesinin ne dehşetli anlamından bir parça sindirilebilmişlerdir yüreklerine, ne mistik ruhundan bir şeyler kapabilmişlerdir. “Aşk”, hakeza… “Aşk” da “Ölüm” de şiirlerin, romanların malzemesidir sadece, “malzeme”, ötesi değil. Keyif rakı sofralarında gelir, efkar rakı sofralarında dağılır. Günler gelir geçer, dünya yeniden kurar kendini, sınırlar sil baştan çizilir, milletlerin hayat tarzı ve düşüncesi büsbütün değişir, ideolojiler yıkılır ideolojiler yapılanır; ama onlar için durağandır yaşam, ekmek ve şaraptır geceler, sabaha kadar türküler söylemektir hayat. Ne efkarlarında fikir, ne sevgilerinde samimiyet bulursun. Yedikleri yemekleri, içtikleri içkileri, gezdikleri restoranları sağda solda anlatmaktır onlar için kimlik. Kadın, uyuşukluk, vurdumduymazlık, bencillik ve tahayyül sınırlarını zorlayan “ötesi”… Neo-hedonist bir ekol adeta, modern kapitalist toplumun felsefesine belki büsbütün ters olarak.
Düşünceler zevklerden ve hatta her şeyden sonra gelir. Düşünceler kafa karıştırır. Düşünceler hayattan tat almasını bilmeyen insanların kendilerini kanıtlamaya çalıştıkları bir yoldan ibarettir. Ne anlatılmalı, ne anlaşılmalıdır. Düşünceler onlara zarar verir, keyiflerini bozar, yaşadıkları vurdumduymaz hayatı sorgulattırır. Vicdanı rahatsız eder sorgulamalar; aklı yorar, eğlenceyi zedeler. Nihayetinde soru işaretlerinin önüne setler çekilir ve düşünceler derinliklere gömülür. Kulaklar artık ne ideolojileri işitir, ne alimlerin vaazlarını. Kalp mühürlenir, “dava adamlığı”nın tam karşısında konumlanır karakter. Dilden çıkanlar, elin yaptıkları, ayağın gittiği yer ruha değil nefse aittir artık.
Belki güzel okullarda okurlar, derslerini en iyi notlarla geçerler, en iyi yerlere gelirler ülkelerinde. Ama sonuç yine aynıdır, hezimet yine en acısındandır: İnancın, fikrin en çok gerektiği alanlar çıkarcı bir anlayış üzerine kurulmuş kimliklere terk edilir; ne hezeyan…
Kaldırımları söker onlar, yenileriyle değiştirirler. “Ekonomiye can veriyoruz.” derler, hiç yapılmamış kaldırımlar beklerken elit semtin kaldırımlarını onlarca defa söküp yenilerler.
Farkında olmazlar da statükoya hizmet ederler kaldırım sökücüler. Çünkü statüko en çok böylesini sever: hayattan izole olmuşu, dünyayla ilgili ne bir fikri ne bir önerisi olanları. Bütün yılanlar bir araya gelse ve insanları katletmeye başlasa, yine dert etmez bizimkiler sıra kendilerine gelesiye kadar. Çünkü en başta bir “bilinç” yok, “hakikatin bilinci”… Hakikatin bilincine yılanlar onların da kapısını çaldığında varacaklar, umarım çok geç olmaz.
Kaldırımları sökerler onlar, yenileriyle değiştirirler.
dosdogruhaber.com 23.11.2012
Yorumlar
Yorum Gönder