Kâmil Karakter
Bu bir günah çıkartma yazısı belki, belki bir itirafname, bir küçük deneme... Küçük "faydasiz yazılar" dan biri diyelim iyisi.
Zihnimin dağınıklığından, ve bunun getirebileceği konu bütünlüğü eksikliğinden ötürü şimdiden özür dilerim.
Sanki sözlerim pek dinleniyormuş gibi, çevre nispetinde pek itibarı varmış gibi; çeşitli konularda bir yönlü görüşe katılmadığım ya da yeni bir yaklaşım üretmediğim için, en spesifik olarak da 'kimliğimi oluşturan bazı unsurların nasıl kimliğimde yer ettiğini sorgulayip da tatmin edici bir cevap bulamadığım' için, içten içe utanç duyuyor, bunu gururuma yediremiyordum.
Karakteri kemaliyete erdirme cabası diyorum buna. Karakterin kemaliyeti de ne demek? Dünyevi olsun olmasın, yoruma açık her konuda, "niye"si sorulabilecek her şeyin sebebini benimsemiş olma; şüphe barindirabilecek her meseleyi bütün yönleriyle tahlil etmiş olmanın getirdiği özgüven; bir kesin duruş icinde bulunma hali... İşte zihni yapının bütünlüğü, işte şahsiyetin kendi gediklerini gidermiş hali.
Teorikte kalmasın söylediklerim: Mesela vicdani ret konusunda, mesela radikalizmde, mesela cemaat meselelerinde, mesela gundemin siyasi mevzularında... Bunlar veya benzeri konularda işte, kesin hükümlere varamamanın vicdan azabını çekiyorum. Belki de günün birinde bana birisi çıkıp da 'ne idüğü belirsizin biri bu' der diye korktugumdandir. Ya da belki de değiştireceğim her fikrimin, hayatımda benim gibi bir bünyenin kaldıramayacağı tartışmalara girmesine sebebiyet vereceğinden, ya da davranışlarımda radikal değişiklere gitmemi gerektireceginden....
Böyle düşünüyordum, yani her yeni bilgi ve düşünceyle kendi kesin çizgilerimin ve fikirlerimin zeminini hazırlamam gerekiyordu. Düşüncelerimin neden 'kesin' olmasi gerektiğini sorgulamiyordum bile, sonuçta karakterli bir duruş bunu gerektirirdi: durağanlık. Varacağım kesin çizgiye öylesine ince eleyip sık dokuyarak ulaşmalıydım ki, o noktadan santim sapma olmamalıydı sonrasında. Vicdani reddi ele alalım; mesela "koşulsuz anti-militarist ret" safhasına ulaştıktan sonra geri dönüş olmayacaktı. Yani halihazirdaki düşünceler ileride düşünme eylemini bitirme temelliydi. Nihai noktaya vardığımda, noktanın bana verdigi eminlikle konumumun yanlışlığı ihtimalini şüphelerimin arasına katmayacaktim. Katacaksam nasıl ilerleyebilirdim ki?
Düşünmek her zaman ileriye dönük müdür ki, geldiğin yolu sorgulamak döneklik mefhumunun kurbanı olsun?
"Başka insanlar kendilerinkinden farklılık arz eden düşünceleri sorgusuz-sualsiz, kolaylıkla reddedebiliyorlar. Ama o insanlar reddettikleri fikirleri ölçüp tarttiklarindan değil, kendilerinkine benzemediklerinden reddediyorlar. Yani dışarıda kendine yamalı bir fikri elbise giyenler olabilir; fakat ben, her dikişimi ustalıkla gözden geçireceğim ve etrafımdakilerden belki en geç ama en iyi, en kusursuz, sökülmesi ve yırtılması en imkansiz giysiyi dikeceğim." diye kılıf buluyordum bu 'mutlak dogru'yu arama çabama bir de. Ha belki bu bahanenin ilk kısmında yanlış sayılmam şimdi düşündüğümde.
Sonuc olarak, karakter kamil olabilecek mi? Belki, ama sanırım bu dünyada mumkünatı yok.
Peki her konuda bir fikrimiz olmalı mı, ya da olması gereken konuları belirlemede kıstas nedir; bunları hala bilmiyorum ve elbet yoruma açığım.
Tabi üşenmeyip de anlayarak okumaya çalışan olduysa.
Selametle.
Zihnimin dağınıklığından, ve bunun getirebileceği konu bütünlüğü eksikliğinden ötürü şimdiden özür dilerim.
Sanki sözlerim pek dinleniyormuş gibi, çevre nispetinde pek itibarı varmış gibi; çeşitli konularda bir yönlü görüşe katılmadığım ya da yeni bir yaklaşım üretmediğim için, en spesifik olarak da 'kimliğimi oluşturan bazı unsurların nasıl kimliğimde yer ettiğini sorgulayip da tatmin edici bir cevap bulamadığım' için, içten içe utanç duyuyor, bunu gururuma yediremiyordum.
Karakteri kemaliyete erdirme cabası diyorum buna. Karakterin kemaliyeti de ne demek? Dünyevi olsun olmasın, yoruma açık her konuda, "niye"si sorulabilecek her şeyin sebebini benimsemiş olma; şüphe barindirabilecek her meseleyi bütün yönleriyle tahlil etmiş olmanın getirdiği özgüven; bir kesin duruş icinde bulunma hali... İşte zihni yapının bütünlüğü, işte şahsiyetin kendi gediklerini gidermiş hali.
Teorikte kalmasın söylediklerim: Mesela vicdani ret konusunda, mesela radikalizmde, mesela cemaat meselelerinde, mesela gundemin siyasi mevzularında... Bunlar veya benzeri konularda işte, kesin hükümlere varamamanın vicdan azabını çekiyorum. Belki de günün birinde bana birisi çıkıp da 'ne idüğü belirsizin biri bu' der diye korktugumdandir. Ya da belki de değiştireceğim her fikrimin, hayatımda benim gibi bir bünyenin kaldıramayacağı tartışmalara girmesine sebebiyet vereceğinden, ya da davranışlarımda radikal değişiklere gitmemi gerektireceginden....
Böyle düşünüyordum, yani her yeni bilgi ve düşünceyle kendi kesin çizgilerimin ve fikirlerimin zeminini hazırlamam gerekiyordu. Düşüncelerimin neden 'kesin' olmasi gerektiğini sorgulamiyordum bile, sonuçta karakterli bir duruş bunu gerektirirdi: durağanlık. Varacağım kesin çizgiye öylesine ince eleyip sık dokuyarak ulaşmalıydım ki, o noktadan santim sapma olmamalıydı sonrasında. Vicdani reddi ele alalım; mesela "koşulsuz anti-militarist ret" safhasına ulaştıktan sonra geri dönüş olmayacaktı. Yani halihazirdaki düşünceler ileride düşünme eylemini bitirme temelliydi. Nihai noktaya vardığımda, noktanın bana verdigi eminlikle konumumun yanlışlığı ihtimalini şüphelerimin arasına katmayacaktim. Katacaksam nasıl ilerleyebilirdim ki?
Düşünmek her zaman ileriye dönük müdür ki, geldiğin yolu sorgulamak döneklik mefhumunun kurbanı olsun?
"Başka insanlar kendilerinkinden farklılık arz eden düşünceleri sorgusuz-sualsiz, kolaylıkla reddedebiliyorlar. Ama o insanlar reddettikleri fikirleri ölçüp tarttiklarindan değil, kendilerinkine benzemediklerinden reddediyorlar. Yani dışarıda kendine yamalı bir fikri elbise giyenler olabilir; fakat ben, her dikişimi ustalıkla gözden geçireceğim ve etrafımdakilerden belki en geç ama en iyi, en kusursuz, sökülmesi ve yırtılması en imkansiz giysiyi dikeceğim." diye kılıf buluyordum bu 'mutlak dogru'yu arama çabama bir de. Ha belki bu bahanenin ilk kısmında yanlış sayılmam şimdi düşündüğümde.
Sonuc olarak, karakter kamil olabilecek mi? Belki, ama sanırım bu dünyada mumkünatı yok.
Peki her konuda bir fikrimiz olmalı mı, ya da olması gereken konuları belirlemede kıstas nedir; bunları hala bilmiyorum ve elbet yoruma açığım.
Tabi üşenmeyip de anlayarak okumaya çalışan olduysa.
Selametle.
Düşünme eyleminin nihai bir sonu var mıdır ki? Kararkterli bir duruşun durağanlıktan çok değişkenliğe dayandığına inanıyorum. Bir zamanlar savunduğum ancak şimdi savunmadığım birçok şey var ama onları savunmuş olmaktan pişman değilim.
YanıtlaSilDüşünce-zaman koordinat sisteminde hiçbir şey aynı noktaya denk gelmez çünkü zaman ekseni sürekli değer değiştirmektedir, bu nedenle düşüncenin tek yönlü bi hareketinin olduğunu düşünmüyorum.
Ve şu dünyada 100 milyon yıl yaşasam da anlamayacağım şeyler hala olacağı için ben hiçbir zaman "olmuş" olmayacağım.
Evet, kesinlikle. Sanırım kurgumun kahramanları kavramlarımı düzeltmem gerekiyor: "olmuş" olma işte benim bahsettiğim, "kamil olma." karakterli duruş ise durağanlığa değil de değişime hitap ediyor daha ziyade.
YanıtlaSilŞu yukarıda kaç paragrafla anlatmaya çalıştığımı -ve muhtemelen beceremediğimi- düşünce-zaman ekseniyle açıkça anlatmışsın, eline sağlık.