Fikir Foton Kulesi



Bir masal anlatayım size. Öykü de diyebiliriz. Hatta öykü diyelim, evet evet. Şimdi masal dersek yetişkinliğin guruna yediremeyip okumayabilirsiniz. Bu riski göze alamam. Buyrun.

Evvel zaman içinde -evvel de zamanla mukayyet sonuçta-, harput saray içindeyken; Yeditepe namlı diyarın meşhur tepeleri arasına girememiş, Orta Dünya’nın Hisarüstüsünde kötülerin en kötüsü, zalimlerin en zalimi, muktedirlerin dalkavuğu, emperyalistlerin kompradoru, mustazafların baş düşmanı, göbeği kendinden ön giden, boyu bir kulaç etmez kapitalist bir müteahhit varmış. -Nasıl masal bu demeyin, post-modern masal* bu, kapitalist de olur işçi sevdası da.-
Bu kapitalistin devasa iş makineleri ve sınırsız hammaddesi varmış. Peki evvelin zaman içinde olduğu bu fi tarihinde, bu korkunç ağızlı traktörler, iş makineleri nereden gelmişler? Sadece uzak diyarların birinde (şimdilerde Bağcılar’a tekabül ediyor) özenle kötü adamlar tarafından yetiştirilirmiş iş makineleri. Bizim Kapitalist, hammaddeyi sınırsız yapma şifresini de yazınca, bütün dünyanın altını üstüne getirmeye başlamış. Amacı, hem eski mahalleleri yıkıp kendi yapılarını dikerek (madden) hem de okullar açıp hegemonyasını yeniden üreterek (manen) bütün dünyanın kontrolünü ele geçirmekmiş. Bu misyonla çok canlara kıymış, çok zihinleri iğdiş etmiş. Şimdiki durağı ise Hisarüstü’ymüş. Kötü emellerini bu çorak ama manzaralı topraklara bir özel okul dikerek gerçekleştirmek için, zamanın kötü kalpli edebiyatçılarından Ahmet Vefik Paşa’ya bir ton para bayılmış, arsayı satın almak istemiş. Vefik Paşa da yazdığı oyunlardaki kötü adamı oynamaya razı olmuş, devrin sultanı Abdülhamid’in bütün uyarılarına kulak tıkayıp satmış araziyi Kapitalist müteahhite.

Kapitalist hemen başlamış inşaata. Ormanları kesmiş de gelmemiş ama çünkü orman yokmuş ortada. Ama olsaydı kesin onları da keserdi. Neyse. Yakın köyden, Etiler’den karın tokluğuna çalışacak çokça işçi toplamış, hepsini yığmış güney meydana. -Tabi o zamanlar proleter sınıfın kurtarıcısı olabilecek bir Bütün İşçiler Birleşsin Yha hareketleri yok piyasada.- Başlamışlar çalışmaya. Traktörler de şimdiki saatli binanın altını kazmaya girmişler. “Saatli olsun.” diye istemiş Kapitalist özellikle, “Çünkü…” demiş, “Vakit bizim için pek mühim, herkesin gözü saatte olacak, herkes hızlı olacak.” Ordan bir de modernizm eleştirisi de patlatabilirmiş de Allah’tan ucundan dönmüş. Kapitalist için çok bereketli bir çalışma alanıymış burası, hem bir yandan okul yaptırıyoruz, diye vergiden düşecekmiş hem de büyük projesi için bulunmaz yer varmış bu arazide. Büyük projesi, Orta Dünya’nın bütün insanlarının zihinlerini kontrol altına alabileceği, fikir fotonlarının dalga dalga gönderileceği bir kule kurmakmış tekkenin yanı başına. Tekke Genel Kurulu da olağanüstü toplanıp devlete şikayet etmiş bu durumu ama ne fayda, kapitalist ekonomiler de devlet piyasanın manipülesi altında sonuçta, bir sonuç çıkmamış. Ha evet, tekke, ondan bahsedelim biraz da.


Misyonerlik hayalleriyle gelip, tanıştığı tarikat ehli kimseler sayesinde ihtida etmiş bir derviş Hamlin efendi. Tekke’de Nafibaba’nın müridi olmuş evvelen, sonradan sonraya derviş olup çıkmış. Bir lokma bir hırka, kıt kanaat bir yaşam sürerken gece gündüz Hakk’ı zikreder, kalbini tüm kötülüklerden temizlemeye çalışırmış. Bir de prenses gibi bir kız büyütmüş, Lübeyna. Lübeyna’nın güzelliği tüm Yeditepe’ye nam salmış, nice romantik İslamcılar çay güzellemelerini bırakıp şiirlerini ona yazmışlar. İri gözleriyle görenleri kendine hayran bırakır, feracesi gül kokar, dalga dalga saçları –bir saniye, ferace olduğuna göre bu kısmı bilmiyoruz, geçelim-, sesiyle kuşlar mest olurmuş. –Çok mu abarttık ya, romantik İslamcılığa dönüştü iyice, bu kadar kâfi.- Derviş efendi kızının mürüvvetini görmek istermiş ama her tarafın ahlaksızlıkla dolduğu bir zamanda kızına uygun, eli yüzü düzgün, olaylara karışmayan, namazında niyazında, itikadı sağlam birini bulamazmış.


Gel zaman git zaman, tekkenin yanı başındaki Fikir Foton Kulesi inşaatının işçilerinden biri olan Jehat, bir paydos çıkışı ikindiyi farzlayıvereyim, diye gittiği tekkeden çıkarken Lübeyna’yı görür, görmesiyle de vurulması bir olur. -Vurulma derken, hani masallardaki vurulma gibi de değil canım, âşık oluvermişler işte, abartmaya ne gerek var.- Neyse, tabii “Flört haram.” deyip görüşmemiş bizimkiler, baba Hamlin de çocukların bu durumunu görünce “İşi uzatmaya gerek yok.” deyip parmaklarına takıvermiş yüzükleri –tabii oğlanın Maturidi olmasının da etkisi var-. Düğünü de “Şu inşaat bitsin bir hele.” deyip birkaç ay sonrasına ertelemişler. –Hikayenin sonunda çıkarılacak sonuçlardan biri de bu olsun: Düğünü ertelemeyin.-


-Tam onlar ersinler mürüvvetine diyecekken hikaye burada okuyucuya fake atıyor, esas olaylar şimdi başlıyor.-


Aradan aylar geçmiş, Fikir Foton Kulesi’nin inşaatı bitmiş. Lübeyna ile Jehat’ın aileleri düğün hazırlıklarına başlamışlar. Böyle ilahili sohbetli kır düğünü yapacaklarmış hazır bedava Boğaz manzarası da varken. Ama unuttukları biri varmış: The Kapitalist.


Adım adım dünyaya hükmetme yolunda ömrünü geçiren Kapitalistimiz, Fikir Foton Kulesi sayesinde kısa yoldan bütün dünyayı ele geçirmiştir. İstediği insana istediğini yaptırabilecektir artık, bütün insanların bütün mal varlıkları ve bütün zihin dünyaları onun kontrolündedir şimdi. Bir beşerin sahip olabileceği maksimum nüfuza ulaşmıştır. Dünyada Tanrı’yı oynamaya kalkmış, kendince –haşa- başarılı olmuş, küçük dağları ben yarattım kıvamına gelmiştir. Peki ya şimdi? Sırada ne var? Yıllar evvel kendine bir yol çizmiş, bir amaç edinmiş, bütün hayatını o yol uğrunda harcamış ve şimdiyse o yolun sonundadır! Yol bitti. Bundan sonrasını hiç hesaplamamıştı ki. Hop, ontolojik boşluk. O kadar büyük hesaplar yapan, makro planlar kuran Kapitalist, şimdi ne yapacağını bilemez hale gelmiştir. İyisi mi, artık yol da kalmadığına göre, yeni yollar keşfetmektir. Ama bu dünyada artık herhangi bir amaç söz konusu olamaz, başka bir boyut olmalı, oralarda neler var keşfetmeli. Dayanılmaz bir merak sarar Kapitalist’i. Ölüm sonrasını hiç tahayyül etmemiştir şu ana kadar. Oraya gitmeli, neler olduğunu görmeli, yeni planlar yapmalı, yeni üstünlükler ele geçirmeliydi. Peki kendisi gittiğinde buradaki sefil insanlar mutlu mutlu yaşamaya devam etmeliler miydi? Hayır hayır, bu katlanabılabilir bir şey değil. Bu sefiller, bu bütün felsefeden, fikirden ve paradan yoksun âvâm, cahil mutluluklarıyla şen olamazlardı; ne sinir bozucu. En iyisi, evet en iyisi, hep beraber ölmekti. Yeni gidilen yerde, bu sefiller üzerinde yeniden hüküm kurmak gerekecekti gerçi ama olsun, zaten boş dünyanın kralı olmanın ne tadı vardı.


Kapitalist, bu düşüncelerle cinnet geçirerek hemen kulenin tepesine çıkar. Foton kumandasını eline alır ve bütün insanlara Güney Meydan’da toplanmaları emrini verir. –Hem, total popülasyon da az o zamanlar, gelmeleri çok uzun sürmese gerek.- İnsanlar toplandıkça, onlara birbirlerini öldürmeleri fikrini fotonlayacaktır. Her yerden insanlar zombi edasıyla akın akın gelmeye başlarlar. Fakat Kapitalist’in mühendisleri Fikir Foton Kulesi’ni yaparken bir şeyi unutmuşlardır: Kule herkesi etkileyebiliyorken kalbinde gerçek aşkı taşıyanlara ulaşmak mümkün değildir. Kötülüğün hemen bütün insanlara nüksettiği bir dünyada, aşktan yana nasibini almış -tahmin ederseniz ki- sadece bizimkiler vardır: Lübeyna ile Jehat. Lübeyna, babasının aklını yitirmiş bir şekilde nereye doğru gittiğini anlamaya çalışırken, Kapitalist kuleden onu fark eder ve kablolu bağlantıyla fikirlerini cebren ona da enjekte eder. Artık Lübeyna da herkes gibidir. Geriye Dünya’yı kurtarabilecek tek bir kişi kalır bu durumda: Jehat. Jeton biraz geç de olsa düşer Jehat’ta, galiba burası onun dünyayı kurtaracağı bölümdür. Hem dünyayı hem Lübeyna’yı kurtaracaktır aynı anda, temiz. Ne yapabileceğini düşünür hemen. Foton kumandasıyla başka bir fikir vermesi mümkün değil çünkü lens taraması vardır. Kapitalist’i bulsa da zorla kapattırsa sistemi, ona da olanak yok. Kapitalist çoktan kulenin tepesine kilitlemiştir kendini. Kulenin hemen yanındaki, inşaat henüz bittiği için daha kaldırılmamış vinci görünce geriye tek bir seçeneği kaldığını anlar. Hızla vincin tepesine doğru tırmanmaya başlar. Kontol paneline ulaşınca, heyecanla neye basması gerektiğini anlamaya çalışır.–keşke kırmızı mavi kablolar olsaydı, hangisini keseceğimizi öğrenmiştik filmlerden-. Bu arada zaman hızla geçmektedir, toplanan ilk part insan grubuna birbirlerini öldürtmek üzeredir Kapitalist. Jehat sonunda tuşu bulur ve vincin topunu kuleye savurur. Kapitalist’in gözleri önce şaşkınlıkla büyür, sonra bir daha da açılmamak üzere kapanır. Kule de partiküllerine ayrılarak kimseyi incitmeden toprağa karışır.


Jehat ile Lübeyna da mürüvvetlerine ererler, bize de hayırlı olsun demek düşer.


Denilir ki, kulenin partikülleri zamanla yeniden birleşip şimdiki Radyo Kulesi’ni meydana getirmiş. Kötülük dolu fotonlar ise Güney Meydan’ın toprağına karışmış, çimlerde oturanlara liberalizm aşılarmış. Kapitalist’in ruhu da okulun koridorlarına sirayet etmiş; bazen Starbucks, bazen de İK programları olarak zuhur etmekteymiş. Bu hikayemsinin yazarı da, o programlardaki kuru pastaların başında görülürmüş ara sıra.


*Post-modern masal da neyse, küfür gibi durmuş orda.


Selim Yaman




Hikayenin aslı Ahval dergisi ikinci sayıda yayınlandı. http://ahvaldergisi.com/ahval/ahval_2/fikir-foton-kulesi/

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Kurumlar (Institutions) Yazı Dizisi 1

It’s gotta be true, because data says so